22 Eylül 2018 Cumartesi

GERÇEK KELLE PAÇANIN ADRESİ OSMANBEY'DE…


Yaklaşık üç yıl önce Osmanbey’de açılan Mahir Lokantası, kebap konsepti ile karşılaştığı yoğun ilgiden dolayı İstanbul’da ikinci şubesini açtı.



Diyarbakırlı lokantacı aileden gelen, aşçılığını Mahir Nazlıcan ile işletmeciliğini Uğur Nazlıcan kardeşlerin yaptığı restoran, kulaktan kulağa yayılan lezzetiyle ilgi görmeye devam ediyor.

Diyarbakır mutfağının en güzel örneklerini bulabileceğiniz Mahir Restoran, menüsünün en özel yemeği olan Kelle Paça’yı kendi suyunda pişiriyor. Aşçı Mahir Usta mekanın müdavimlerinin en çok tercih ettiği Kelle Paça çorbasını, bol sarmısak ve sirke dökerek içmesini tavsiye ediyor.

21 Eylül 2018 Cuma

YENİ TREND CAN YAMAN SAÇI…



Son dönemin yıldızı parlayan başarılı oyuncularından Can Yaman tarzı ile göz dolduruyor. Erkekler de haliyle bu tarzı kendilerinde de görmek istiyor. Türkiye’de saç ekim kraliçesi olarak anılan başarılı saç ve saç ekim uzmanı Songül Alcı son zamanlarda saç ekimi için başvuranların çoğunun Can Yaman’ın saçlarını örnek olarak gösterdiklerini belirtti.


Alcı,” Ünlüler estetikte olduğu kadar saç ve sakal ekiminde sürekli rol model olmuşlardır. Bir dönem sakal ekimi furyasının başladığı dönemde Sultan Süleyman sakalı yerli yabancı pek çok erkeğin favorisi oldu. Saçta ise Kıvanç Tatlıtuğ, Burak Özçivit gibi ünlü isimlerin saçlarına sahip olmak istediklerini söylüyordu erkekler. Son zamanlarda ise birçok erkek Can Yaman’ın fotoğrafını alarak geliyor. Biz genelde kişiye yakışanı, yüz yapısına, alın yapısına, saç yapısına uygun olacak şekilde başvuranlarımızı yönlendirmeyi uygun buluyoruz. Fakat ne her şartta hayallerindeki saçlara kavuşmalarını hedefliyoruz. Bu anlamda da 20 yıldır çok güzel başarılara imza attık. Bu başarılarımız ödülle de taçlandı geçtiğimiz günlerde. Türkiye’nin en iyi saç ekim uzmanı seçildim. Bu başarının temelinde güven var öncelikle, yaptığımız kaliteli işler hem ülkemizde de yurt dışında konuşuluyor. Bu da bizi çok mutlu ediyor” dedi.




DEĞİŞMEKTEN KORKMAYIN!



 Değişmeyen tek şey değişimdir. Aslında ne kadar hızlı değişiyoruz. Ben bir ay önceki resimlere baktığımda bile kendimi beğenmiyorum.


Eski resimleri hiç beğenmeyiz halbuki o an o kıyafet o saçla kendimizi ne özel hissediyorduk. Şu an bakamıyoruz bile.

Çünkü her an her şey değişiyor. Saç kesimleri, saç modelleri, kıyafetler, kıyafetle ilgili duruşumuz ve ruhumuzun değişmesiyle ifademiz, yaşımızla birlikte kemik yapı çizgiler, kaşlar, yanaklar derken… yaşlanıyoruz...

Yaş alabiliriz, ama gençlik ya da kendimizi güzel hissettiğimiz görüntü için uğraşıyoruz.

Saçlarımız kişiyi 7-10 yaş genç ve bakımlı, dinamik gösteriyor. Gür saçlar hele erkekte gücün sembolü haline geldi.

Nasıl eksik dişlerle yaşayamıyorsak eksik saçlarımızla da yaşamamıza gerek yok. Kendimize güvenli ifademizde saçımızı savururuz, dağıtırız, şöyle saç çizgimizi altından bakarız. Bildiğimiz jön erkek bakışı...

Saçlarımız döküldü büyük hüsran tabi, ince zayıf dökülen saçlar, mutsuzluğu devamında getiriyor. Özel hayatımızda iş hayatımızda mutsuzluk psikolojik sorunları beraberinde getiriyor.
O halde estetik problemlerinizi bir kenara bırakmanın vakti…

Rezervasyonunuzu bir an önce yaptırın. Amerika’ da araştırmalar gösteriyor ki güzel insan işe daha çabuk kabul ediliyor, sosyal olarak daha aktif oluyor. Herkesin beğenisini üzerinizde toplamak gayet motive edici değil mi?

Yazan: Songül Alcı

19 Eylül 2018 Çarşamba

DİŞİ TERMİNATÖR KRİSTANNA LOKEN ANTALYA FİLM FESTİVALİNE GELİYOR...



Terminatör 3: Makinelerin Yükselişi filmindeki T-X rolüyle ünlenen ABD’li oyuncu Kristanna Loken Türkiye'ye geliyor.
Bugüne kadar 40’a yakın film ve dizide yer alan Dişi Terminatör lakaplı Kristanna Loken,55.Uluslararası Film Festivali'ne katılmak üzere 3 Ekim'de Türkiye'ye geleceğini açıklayan Kristanna Loken Türkiye'de ki hayranları için bir video paylaştı. Videoda Türk hayranlarına şöyle seslendi: "İnanılmaz konuklarla muhteşem bir festival olacak Antalya'da sizleri görmeyi dört gözle bekliyorum" dedi.


Daha önce de Türkiye’ye gelen Loken, Türkiye’de bir film çekmeyi ve Türk oyuncularla aynı projede yer almayı çok istediğini açıklamıştı. Oyuncu birçok filmde yer almasına rağmen yıldızı Terminatör 3 filmiyle parladı. Oyuncu aynı zamanda New York Uluslararası Bağımsız Film ve Video Festivali’nde 2004’te ‘Worn Like a Tattoo’ kısa filmiyle ‘En İyi Kadın Oyuncu’, 2008’de ise‘Lime Salted Love’ filmiyle ‘En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu’ ödülünü kazananmı,olan ünlü oyuncu, aynı zamanda siyah kemer sahibidir. 



Kristanna Loken Kimdir?
Terminatör 3: Makinelerin Yükselişi'ndeki 'T-X' rolü için "Hayatımın dönüm noktasıydı" diyen Norveç asıllı Kristanna Loken, 1979’da New York’da doğdu. 13 yaşındayken senaryosu babası Merlin Chris Loken tarafından kaleme alınan 'Fighting For Freedom' adlı filmle oyunculuk yapmaya başlayan Loken, manken olan annesinin yönlendirmesiyle girdiği Elite Model Look yarışmasında 3’üncü oldu. Birkaç filmde rol almasına rağmen yıldızı Terminatör 3 filmiyle parlayan Kristanna Loken, Oscarlı aktör Sir Ben Kingsley, Pierce Brosnan, Jason Statham gibi usta isimlerle aynı projelerde yer aldı. New York Uluslararası Bağımsız Film ve Video Festivali’nde 2004’te ‘Worn Like a Tattoo’ kısa filmiyle ‘En İyi Kadın Oyuncu’, 2008’de ise‘Lime Salted Love’ filmiyle ‘En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu’ ödülünü kazanan  Loken, aynı zamanda siyah kemer sahibidir.




11 Eylül 2018 Salı

"PARALEL EVRENDE VAROLUŞ" SERGİSİ SANATSEVERLERLE BULUŞUYOR...


Çağdas sanatın en beğenilen isimlerinden birisi olan resim sanatçısı Cankat Kalyoncu’nun ‘’Paralel Evrenlerde Varoluş adlı sergisi 02-17 Kasım tarihleri arasında Nişantaşı’nda Corvo Art and Luxury’de sanatseverlerin izlenimine sunuluyor.

Üçüncü kişisel sergisini sanatseverlerin izlenimine sunan çağdaş sanatın radikal ismi Kalyoncu,  “Paralel Evrenlerde Varoluş" başlığı altındaki tuval üzerine yağlıboya ve kağıt işlerinin yer aldığı çalışmasında evren, varoluş, gerçeklik ve kimlik kavramları üzerinden bize “kendimizi neden bu evrende, bu dünyada, mümkün olan diğer tüm onca ihtimalden birinde değil de tam da deneyimlediğimiz bu evrende bulduk?” sorusunu soruyor.

Cankat Kalyoncu’nun resimlerine bakınca minyatürleri, peyzajları, farklı karakter ve objeleri post
modern bir yaklaşımla aynı tuval üzerinde sergilediğini görüyoruz. Sessiz çığlıklar atan karakterleri üzerinden kendi konumlandırılışının en saf hali olarak karşımıza çıkıyor.

İşte Cankat Kalyoncu bu sözlerle 3. kişisel sergisinde bizi farklı evrenlerde kendi var oluşuna davet
ediyor.

Sanatçı, serginin ikinci günü olan 3 Kasım tarihinde ise galeride sanatseverlerin sanat ve sergi üzerine sorularını da yanıtlıyor olacak.

7 Eylül 2018 Cuma

MİYOMLARDA EN ÖNEMLİ FAKTÖR “RUTİN TAKİP”…

Her 100 kadından 30’unda görülen Miyom’lar çoğu zaman kanserojen etki yaratmasa da kadınları en çok tedirgin eden rahatsızlıklar arasında yer alıyor. Peki bu miyomlar için nasıl bir önlem alınmalı, takipleri nasıl olmalı, tedavi şekilleri nasıl gerçekleşiyor? Konu ile alakalı Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Hatice Gürsoy bilinmesi gerekenleri anlattı.
Miyomların östrojen hormonuna bağlı olarak rahimde gelişen urlar olduğunu belirten Hatice Gürsoy,” Her 100 kadından 30’unda görülen miyomlar genelde iyi huylu tümörlerdir. Fakat çok seyrek olarak kötüye dönüşüm gösterebiliyorlar. Bu oluşum süreci içerisinde karın ağrıları, aşırı adet kanamaları, idrar kaçırma, kabızlık, karında şişkinlik, ilişki esnasında ağrı gibi şikayetler oluşabiliyor. Bu gibi şikayetlerin olduğu durumlarda ultrason takibi yapılarak buna göre tedavi planlanmaktadır” dedi.
5 santimin üzerindekilere ameliyat…
Miyomların tedavi süreci ile ilgili bilgi aktaran Gürsoy,” 5 santimin üzerindeki miyomların alınması gerekir. Miyomektomi denilen yöntemle küçük kesilerle bu operasyonlar gerçekleşebiliyor. Öte yandan 45 yaşını geçmiş ve menopoza gidişat başlamış hastalarda kansere dönüşme riski arttığından rahmin alınması tavsiye edilmektedir. Bu süreçte yumurtalıklar da aktivitesini kaybettiği için ve bu yaşlarda kanser riski taşıdıkları için onlarında alınması gündeme gelebiliyor. Ancak bu durum hastaya göre değişiyor. Hastanın yaşı küçükse ve hormona ihtiyacı var ise kemik erimesinin önüne geçmek için yumurtalıklar bırakılabiliyor. Menopoza girmiş veya hormon seviyesi azalmış hastalarda kanser riski bulunması durumunda alınıyor ancak öte yandan ameliyat esnasında karar verilen durumlar da söz konusu oluyor ve yumurtalıklar sağlıklı ve çalışır vaziyette ise alınmayabiliyor. Operasyon sonrası ise 6 ayda bir takiplerin atlanmaması gerekiyor” şeklinde konuştu.
Hamile kalınmadan önce alınmalı.
Hamilelikte miyomların ciddi sorunlara yol açabileceğine değinen Dr. Hatice Gürsoy,” Miyomlar hamilelik esnasında büyüyebilir bu yüzden hamile kalınmadan önce alınmaları ya da çeşitli tedavi planlamaları ile küçültülmeleri gerekir. Çünkü hamilelik esnasında büyüyen miyomlar bebeğin doğumun şeklinin değişmesine bile neden olabiliyor. Miyom normal doğuma izin vermeyebiliyor, yolu kapatabiliyor. Bu tarz durumlarda sezeryana alınabiliyor hastalar. Kökü yaygın miyomların kanama alanları çok fazla olduğundan ve rahimde büyüdüklerinden ötürü sezeryanla alınma ihtimalleri de düşüyor. Öte yandan miyomlar bebeğin yerleşeceği kısmı da engelleyebiliyor bundan dolayı düşüklere neden olabiliyor. Var olan bir miyomla eğer hamile kalındı sadece takip edilebiliyor. Hamilelik süresinde herhangi bir tedavi planlanamıyor” ifadelerini kullandı.

4 Eylül 2018 Salı

KİLO VERMEDE YENİ TREND "MİDE BOTOKSU"

MİDE BOTOKSU BAŞARILI BİR YÖNTEM MİDİR?

Norveçli bilim adamlarının 2004 yılında bu yana çeşitli denemeler sonucunda kilo vermede olumlu etkilerine dair onay verdikleri Mide Botoksu uygulaması Türkiye’de de kullanılmaya başlandı. 15 dakika gibi kısa bir sürede yapılıyor olması, hastanede yatış gerektirmemesi ve kişinin hemen sosyal yaşantısına geri dönebilmesi yöntemin cezbedici özellikleri arasında. Ancak yöntemin başarılı olabilmesi için en önemli kriterin uygulama sonrası kişilerin diyet uyumu ile alakalı olduğunu belirten uzmanlar uygulama sonrası mutlaka diyetisyen eşliğinde özel bir beslenme programının oluşturulması gerektiğini aksi halde yöntemden istenilen verimin alınamayabileceğine vurgu yapıyorlar. Mide botoksunun başarılı sonuç vermesi için nelere dikkat edilmesi gerektiği konularında Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Fatih Kar ayrıntılı bilgiler verdi.

İşlem sonrası diyet uyumu şart.

” Başta Norveç, Kore, ABD olmak üzere ülkemizde de kullanılan Mide Botoksu yöntemi ile 5-6 ayda 4-20 kilo vermek gerçekten mümkün ancak çok önemli bazı kriterler var uyulması gereken. Bu kriterleri hastalar açısından değerlendirmek gerektiğinde; mide botoksu işlemi sonrası diyetisyen eşliğinde tam bir uyumla beslenmesine dikkat eden kişi işlem öncesi kilosu göz önünde bulundurularak 10-20 kilo kadar verebiliyor. Bazı hastalar diyete kısmen uyum sağlayabiliyor o zaman da kilo vermek mümkün oluyor ancak bu hedeflenenin altında bir kilo kaybı oluyor. Bazı hastalar da işlem sonrası hiç diyet yapmıyor. Yapmadığı gibi gece de yeme alışkanlığına devam ediyor. Hiçbir uygulama sihirli değnek değildir. Bunu unutmamak lazım. Bu tarz hastalarda da hiçbir yöntem işe yaramayacağı gibi Mide Botoksu da işe yaramaz. Kendi serimizde hastaların yüzde 75’inde başarılı sonuçlar aldığımızı gördük, yüzde 25’inde mükemmel sonuçlar alıp hastaların daha ilk ayda 6-10 kilo verilebildiklerini gözlemledik. Biraz daha ayrıntıya inmek gerekirse hastaların yüzde 25’inde gayet iyi sonuçlar alıp ilk ayda 3-6 kilo verilebildiklerini, yüzde 25’inde iyi sonuçlar alıp ilk ayda 2-3 kilo verilebildiklerini, bu güzel sonuçlara rağmen yüzde 25 hasta grubunda da hastaların belirgin açlık hissetmemesine ve toklukla ilgili sorun olmamasına rağmen psikolojik temelli olarak yeme alışkanlıklarından vazgeçemediğini gördük.


Midede uygulandığı bölge çok önemli.

İşlemin başarısını etkileyen bir diğer önemli faktör de uygulama şekli ve cerrahın bu konudaki tecrübesidir. Mide Botoksu ile midenin çok geniş bir alanına enjeksiyon yapılarak mide kaslarının etkisiz hale gelmesi sağlanıyor. Midede kasılmayı sağlayan kaslar bu özelliğini yapamadığı zaman gıdalar midede uzun süre kalabiliyorlar. Normalde karbonhidratlar 2-3 saatte ya da 4 saatte, proteinlerle birlikte alındığı zaman 4-4,5 saate boşalabilirken bu uygulamadan sonra mide boşalma süresi 12 saate kadar çıkabiliyor. Ayrıca Ghrelin dediğimiz bir açlık hormonu var. Bu hormon en çok midenin fundusundan salgılanmaktadır. Enjeksiyonların bir kısmı bu bölgeye de yapılıyor. Bu enjeksiyon sonrası açlık hormon seviyesi düzeyi de çok ciddi anlamda düşebiliyor. Bu şekilde hastaların iştahları azalarak midedeki tokluk hissi uzuyor. Dolayısı ile hasta kilo vermeye başlıyor. Burada da cerrahın tecrübesi ön plana çıkıyor. Bu işlemin kesinlikle tecrübeli eller tarafından yapılması gerekir.

Cilt gençleştirmeye oranla yüz katı daha fazla botoks malzemesi kullanılıyor.

Mide Botoksu yaptıracakların bilmesi gereken bir diğer önemli ayrıntı da kullanılan botoks malzemesi miktarıdır. Cilt gençleştirmeye oranla yüz katı daha fazla botoks malzemesi kullanılmaktadır bu işlemde. Dolayısı ile yöntemin etkili olabilmesi için bu dozu kısıtlamamak gerekir. Mide Botoksu maliyeti de bu bilgiler dahilinde göz önünde bulundurulmalıdır. Ucuz olması açısından doz kısıtlamaları ile yapılan işlemler, yöntemin başarısını da olumsuz anlamda etkiler.

Mide sorunları ve botoks alerjisi olmayan herkese yapılabilir.
Teknik herkese uygulanabilecek yan etkisiz bir teknik. Ancak botoks alerjisi olanlarda, mide ülseri, gastrit, on iki parmak bağırsağı ülseri gibi durumlarda uygulanması önerilmiyor ve öncelikle bu problemin düzeltilmesi gerekiyor. Bu nedenlerle gastroskopi ile işlem öncesi mutlaka midenin değerlendirilmesi gerekir. İşlem sonrası çok sık olmayarak bulantı, şişkinlik şikayetleri olabiliyor. Botoks işleminden sonra ilk 6 aylık sürecin iyi değerlendirilmesi gerekir. Botoksun etki süresi ortalama 4-6 ay kadar. Bundan sonraki süreçte botoksun tekrarlanıp tekrarlaması hastanın genel durumuna bağlı olarak gelişiyor. Mesela 75-80 kiloluk bir hastanın bu sürede 10-15 kilo vermesi mümkün bu da 6 ay sonunda ideal kilosuna ulaştı anlamına gelir. Sağlık problemleri de düzeldi ise botoksun yenilenmesine gerek duyulmaz ancak diyet ve spor programını devam ettirmesi istenir. 6 aylık süreçten sonra bir miktar daha kilo kaybına ihtiyaç olduğu düşünülürse ve yapılan teknikten başarı elde edilmişse botoks tekrar edilebilir. Literatür bilgilerinde 3 seansa kadar öneriliyor. Biz burada hasta ile beraber karar veriyoruz. Hasta diyette uyumluysa ve mevcut 6 aylık süreci iyi değerlendirdiyse uzun süreli tokluğu kendisine oluşturduğu değişikliklerden yakınmıyor ise bu süreci uzatabiliyoruz.”

 Haber: Şükriye Özgül

FECİ KAZADAN MUCİZE KURULUŞ…

Oğlunun düğününü görebilme umudu ile ölüm kalım savaşına galip geldi. Geçirdiği feci kaza sonucu göğüs kafesinde ellinin üzerinde kırık oluştu akciğeri ölümcül zarar gördü. Yaşamasına mucize gözü ile bakılan tır şoförü üç haftalık yoğun bakım sürecinden sapasağlam çıktı.
24 Haziranda Çorlu Kınalıköprü’de geçirdiği feci kazada ağır yaralanan 63 yaşındaki 3 çocuk babası Gümüşyakalı tır şoförü Ahmet Güçlü deyim yerindeyse mucize eseri yeniden yaşama bağlandı. Marketten alışveriş yapmak için Kınalıköprü’de girdiği benzin istasyonunda tırın el frenini çekmeyi unutunca kendi kullandığı tır ile park halindeki otobüsün arasında sıkışarak ağır yaralandı. Göğüs kafesinde ellinin üzerinde kırık oluşan talihsiz adamın akciğeri de ciddi zarar gördü. Ambulansla önce Silivri’de bir hastaneye ardından da İstanbul’daki başka bir hastaneye götürülen kazazedeye yaşama şansı verilmezken, Göğüs Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Özkan Demirhan’ın başarılı ameliyatı ile kaburgaları tek tek tamir edildi ve akciğerinde oluşan hasar giderildi. Uzun bir yoğun bakım süreci geçiren Güçlü’nün sapasağlam ayağa kalkması ise doktorlarını bile şaşırttı. “9 eylülde gerçekleşecek oğlumun düğünü için Azrail’le pazarlık yaptım” diyen Ahmet Güçlü’nün durumunu doktorları “mucize” olarak değerlendirdi.
“Yeniden doğmuş gibiyim”
Geçirdiği kazayı ve ardından yaşadıklarını anlatan Ahmet Güçlü,” Bu benim hayatımdaki ikinci kazam. İlki daha da ağır bir kazaydı ama burnum bile kanamadan çıkmıştım fakat bu sefer çok ciddi yaralandım. 24 haziran sabah 7.00 sularında gerçekleşti kaza. Alışveriş yapmak için Kınalıköprü’de bir benzin istasyonuna girdim. Park halindeki bir otobüsün arkasına park ettim ben de. Tırdan indim tam markete yönelecektim ki, tırın hareket ettiğini fark ettim. Bir hamle ile belki durdurabilirim diye geri döndüm ama hareket halindeki kamyonum beni sürükleyerek sıkıştırdı. Park halindeki otobüsle tır arasında kaldım. Göğüs kafesimden gelen kırılma seslerini duydum. Hemen ambulans geldi önce Silivri’ye oradan da İstanbul’daki bir hastaneye götürdüler beni. Dayanılmaz acılarla o kadar yol çektim, hepsini hatırlıyorum. Narkozdan sonrasını hatırlamıyorum. Yoğun bakım sürecinde tek dileğim 9 eylülde düğünü olacak olan oğlumun mürüvvetini görebilmekti. Bu yüzden direndim ve ayağa yeniden kalkmayı başarabildim. Şükrediyorum bu yüzden, doktorlarıma da minnettarım. Yeniden doğmuş gibi hissediyorum” dedi.
“Hastanın bu kadar hızlı ayağa kalkması mucize.”
Hastanın durumunu değerlendiren Göğüs Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Özkan Demirhan,” Hasta bize geldiğinde sadece göğüs kafesinde ve kaburgalarında ellinin üzerinde kırık vardı. Akciğeri ciddi hasar görmüştü. Kaburgaları tek tek tamir ettik, akciğere müdahale ettik ve hastayı yoğun bakıma aldık. O halde yaşaması mucizeydi bunu yakınlarına da söyledik. Yaklaşık üç hafta yoğun bakımda kaldı ve her seferinde oğlunun düğününü sayıkladı. ‘Beni yetiştirin o düğüne’ dedi. Ben de her seferinde merak etme seni o düğüne yetiştireceğiz dedim ama bu kadar kısa sürede ayağa kalkması bizi de şaşırttı. Şu anda durumu gayet iyi. Taburcu ettik” şeklinde konuştu.
“Göğüs kafesi travmalarında ölüm oranları yüksek.”
Göğüs duvarı travmaları ile ilgili ayrıntılı bilgi veren Demirhan,” Travmaya bağlı ölümler genç nüfusta kalp-damar hastalıklarından sonra en sık görülen ölüm nedenleri arasındadır. Özellikle göğüs travmalarında ölüm oranı daha yüksektir. Çoğunlukla yandaş yaralanmalara kafa, karın ve ekstremite yaralanmarı ile eşlik eden yaralanmalardır. İzole göğüs kafesi travmalarına daha az sıklıkta rastlanır. Göğüs duvarı yaralanmalarından sonra özellikle yaşlı hastalarda, kaburga kırığı sayısının fazla olması ve yelken göğüs (göğüs duvarının nefes alışverişinde hareket etmesi) gelişmesi mortalite ve morbidite riskini artırmaktadır. Yelken göğüslü hastalarda akciğer kontüzyonu, uzun süreli ağrı ve uzun süre göğüs duvarı stabilitesinin sağlanamaması morbidite-mortalite riskini artırmaktadır. Yapılan çalışmalarda göğüs duvarı travmalarında üç veya daha fazla kaburga kırığı-kaburga ayrışması olan hastalarda akciğerde komplikasyon oranlarının arttığı belirtilmiştir. Aksine, üçten az kaburga kırığı –kaburga ayrışması olmayan ve akciğer veya diğer organ yaralanmaları olmayan hastalar ayakta tedavi edilerek taburcu edilebilirler. Daha önce belirtildiği gibi, üç veya daha fazla akut yer değiştirmiş kaburga kırıkları veya yelken göğsü olan hastalar, mekanik ventilasyon gerekse de gerekmese de kaburga onarımı düşünülmelidir. Diğer kaburga kırığı ameliyatı yapılan hastalar ise başka bir nedenlerle göğüs cerrahisi ameliyatı yapılacak veya cerrahi dışı konservatif yöntemlerle tedavide başarısız olunan hastalardır. Kaburga stabilizasyonu yapılan hastaların yoğun bakım ve hastane maliyeti açısından yapılmayanlara göre oldukça ekonomik olduğu belirtilmiştir. Kaburga fiksasyonu yapılan hastalardaakciğer enfeksiyonu daha az görülmektedir. Eskiden kaburga stabilizasyonu yapılsa da efektivitesi sınırlı idi. Günümüzde teknolojik gelişmelerle beraber kolaylıkla kaburgalara uygulanabilen stabilizörler vardır. Hastamıza da bunlardan uygulanmıştır. Burada en önemli zorluk doğru hasta için doğru tedaviyi tanımlamaktır” ifadelerini kullandı.
Haber: Şükriye Özgül

1 Eylül 2018 Cumartesi

SONBAHARDA SAÇLAR ALARM VERİYOR…

Yazı yavaş yavaş uğurladığımız şu günlerde saçlar ve cilt alarm vermeye başlıyor. Güneşin, denizin, havuz kimyasallarının hatta beslenme düzenimizin de etkisi ile saçlar sadece kuruyup yıpranmakla kalmıyor dökülmeye de başlıyor. Peki böyle bir durumda ne yapmak gerekiyor? Sadece bakım kremleri ve doğal bakım yöntemleri ile bu sorun çözülebilir mi yoksa profesyonel destek mi almak gerekir? Tüm bu soruların cevaplarını saç ve saç ekim uzmanı Songül Alcı’dan aldık.


                 

“Yazın güneş ışığı saçlarımızın uzamasına yardımcı olurken diğer taraftan kurutucu ve yıpratıcı etki yaratıyor. Buna deniz, havuz kimyasalları, röfle-boya gibi kimyasal işlemler de eklenince saçlar sonbaharda cansızlaşıyor, kırılıyor ve kuruyor. Yaz boyunca formda kalmak için yapılan diyetler de saçın beslenmesini engellediği için sonbaharda saç dökülmesi kaçınılmaz oluyor. Saçlar da vücudumuz gibi çeşitli vitaminler, mineraller ve aminoasitlere ihtiyaç duyar. Kurumuş ve yıpranmış saçlarda doğal ve özel bakımlar tabi ki, işe yarar. Ancak canlığını tamamen yitirmiş ve dökülen saçlar için profesyonel destek almak işin en iyi çözümleri arasında yer alıyor.

SAÇ MEZOTERAPİSİ KIRILMA VE ÇATLAMALARI GİDEREREK SAÇ HÜCRELERİNİ UYARIR.


Hem erkeklere hem de kadınlara uygulanabilen saç mezoterapisi lokal anestezik uygulamalarla gerçekleşir. Kademeli olarak gerçekleşen yöntemle saç kalitesi artar, daha canlı ve parlak saçların yanı sıra dökülme sorunları da giderilir ve saçlar gürleşir. Uygulama mutlaka alanında uzman hekim tarafından yapılması gerekir. Özellikle kadınlarda saç kaybına neden olan etkenlerin belirlenmesi önemli rol oynamaktadır. Zira hamilelik, doğum ya da menopoz gibi olağan dışı süreçler, kansızlık, demir eksikliği, tiroit rahatsızlığı ve stres gibi nedenler saç dökülmesini tetikleyen nedenlerdendir. Saç dökülmesi ve saçın kalitesindeki düşüş ile ilgili detaylı araştırma yapıldıktan sonra belirlenen gereksinimlere uygun bir ilaç karışımı hazırlanarak deriye enjekte edilmelidir. 

YENİDEN CANLILIK İÇİN PRP.
PRP (Platelet Rich Plazma) yöntemi, modern tıbbın gelişmesinde önemli yeri olan bir tedavi yöntemidir. Saç Dökülmesideri tabakasının gençleştirilmesi, yenilenmesi, yaraların iyileşmesi, akne izlerinin tedavisi gibi alanlarda uygulanan alternatif bir tedavi yöntemidir. PRP, dokuların iyileşmesinde ve kanın pıhtılaşmasında önemli rolü olan ve adına trombosit denilen kan hücresinden zengin plazmaların cilt ve cilt altına enjeksiyon edilerek yapılması işlemidir. PRP tedavisi ile, zayıflayan veya ölmeye başlayan saç köklerinin, tüy haline gelmiş saç tellerinin canlandırılması ve eski sağlığına kavuşturulması hedeflenir. PRP maddesi, hastanın kendi vücudundan alınan 30 cc gibi az bir miktar kanın santrifüje edilerek kırmızı kan hücrelerinden ayrılır. Özel işlemle elde edilen plazmada akyuvarlar, pıhtılaşma faktörleri ve büyüme faktörleri (PGF) bulunuyor. Plazma kısmı özel işleme tabi tutularak seyrelmiş ya da saçsız bölgeye mezoterapi ve napaj yöntemiyle enjekte ediliyor. Bu yöntemde büyüme faktörü kök hücrelerinin göçünü ve çoğalmalarını tetikliyor. Bu sayede dokuda ve saçlarda yenilenme süreci başlamış oluyor. Yöntem hem kadınlarda hem de erkeklerde tüm saç dökülmesi tiplerinde uygulanabiliyor. Androgenetik alopesi, hormonal, alopesi areata (saçkıran), kronik şeker, troid hastalıklarına bağlı dökülmeler, protein, demir eksikliğine bağlı, ilaçlara bağlı dökülmeler dahil tüm saç dökülmesi sorunlarında uygulanabiliyor.”
www.songulalci.com