Reflü dünyada en sık görülen rahatsızlıklar arasında yer alıyor. Çocukluk
çağından itibaren kendini gösteren reflü yaşam şeklinin düzenlenmesi ile
normale dönebiliyor. Hayat kalitesi düzelmeyen hastalarda ise cerrahi gündeme
geliyor.
Reflü hastalığının nasıl oluştuğuna değinen Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr.
Fatih Kar,” Reflü mide içinde asidin yemek borusuna geri kaçmasıdır. Geri kaçan
asit yemek borusunda ve çevresinde birtakım tahribatlara neden olur ve buna
bağlı şikayetler ortaya çıkar. Reflüde pek çok şikayeti bir arada da
görebiliriz bu şikayetlerden sadece birini ya da birkaç tanesini de
görebiliriz. Başlıca şikayetler göğüs ağrısı, göğüs
yanması, ağza acı su gelmesi, göğüste sıkışma ve baskı hissi, ses kısıklığı,
gıcık tarzında kronik öksürük, sırtın ortasına doğru vuran ağrı şeklinde
görülebilir. Reflü gecenin bir vakti çok hızlı bir şekilde gelen göğüs ağrısı
ile de belirti verdiği ve dönem dönem kalpte ritm bozukluğuna da neden
olabildiği için kalp krizi ile karıştırılabilir. Bu yüzden acil servislere
göğüs ağrısı ile başvuran kalp dışı en önemli sebepler arasında gösteriliyor.
Bu açıdan göğüs ağrısı ile gelen bu hastaların reflü açısından da mutlaka
değerlendirilmesi gerekiyor.” dedi.
Yanlış beslenme reflüyü tetikliyor.
Yanlış beslenmenin reflü üzerindeki olumsuz etkisine değinen Kar,” Reflü
stresli işlerde çalışanlar, yoğun kahve çay tüketimi olanlar, sigara
kullananlar, egzersiz yapmayanlar ve geç saatlerde yemek yeme alışkanlığı
olanları daha çok tehdit ediyor. Midede reflüyü tetikleyebilecek gıdalar
arasında çiğ salata, soğan, sarımsak, acı pul biber, turşu, portakal, greyfurt
var. Bunların özellikle geç saatlerde tüketilmelerini reflü hastalarına
kesinlikle önermiyoruz. Öte yandan reflü hastalarında gece uyku şekli de çok
önemli. Kişi uyuduğu zaman aldığı yatay pozisyon yemek borusu ile mide arasındaki
açının düzleşmesine neden olur. Uyku esnasında ayrıca mide asidinin
salgılanması daha fazla görülmektedir. Bu yüzden reflü problemleri genelde gece
daha da şiddetlenmektedir. Bunun için hastanın kendine uygun bir yatış
pozisyonu belirlemesi gerekmektedir. Reflü yastığı kullanarak ya da yatağın baş
kısmını kaldırarak hastanın belden yukarısını hafif dikey pozisyona getirmesi
onun geceyi rahat geçirmesini sağlayacaktır. Bu önlemleri alarak ve kendisine
verilecek diyet programı
dahilinde hareket edip sporu da alışkanlık haline getirerek reflüyü atlatmak
mümkün. Reflü diyet ve bunun dışında saydığım önlemlerle geçmiyorsa ve ciddi
problemler devam ediyorsa medikal tedavi önerilir. Medikal tedavi şikayetleri
hafifletiyor çünkü mide içindeki asiti su kıvamına döndürüyor. Geri kaçma devam
etse bile sıvının içeriği yakıcı olmadığından kliniklerde belirgin bir düzelme
sağlıyor.” şeklinde konuştu.
En az bir kere endoskopi yaptırmak şart.
Zaman zaman mide tümörleri ya da kanserlerinin de reflüye benzer belirtiler
verdiğine dikkat çeken Fatih Kar, "Reflü hastalarında atlanmaması gereken
en önemli tetkik endoskopidir. Çünkü mide çıkışında tümör, ülser, mide kanseri
gibi hastalıklar da reflüye benzer belirtiler verebiliyor. Endoskopi ile mide
içerisinde ciddi bir problem olmadığından emin olmak gerekiyor. Şikayetlerin
ciddi bir probleme bağlı olmadığını tespit ettikten sonra bir daha endoskopi
yapmaya gerek kalmamaktadır. Yemek borusun iç kısmında hücresel değişiklikler
saptanmış bazı hastalarda endoskopiler öneriyoruz ama rutinde çok fazla gerek
kalmıyor.” ifadelerini kullandı.
Hayat kalitesi düzelmeyen hastalar cerrahiye yönlendiriliyor.
Reflüde cerrahi tedavilere de değinen Op. Dr. Fatih Kar, "Medikal
tedavi önerilen hastalarda erken yaş çok önemli bir faktör. Şöyle ki, 25
yaşındaki bir hasta devamlı bir mide ilacı kullanmak zorunda kalabilir.
Hastaların ortalama ömrünü 80 olarak düşünürsek 50-60 sene ilaca mahkum
bırakmak doğru bir davranış değil. Bu gibi durumlarda ameliyat gündeme
gelebiliyor. Çünkü uzun dönem ilaç kullanımı mide emilimini bozabildiği gibi
kalsiyum, demir eksikliklerine de neden olabiliyor. Buna bağlı kemik
problemleri ve kansızlık gibi sorunlar baş gösterebiliyor. Eğer kısa süreli
ilaç kullanımları, yaşam şekli, beslenme ve egzersizle problemler
giderilebiliyorsa başka bir tedaviye gerek görülmez. Ancak tüm bunlara rağmen
şikayetler geçmez, göğüs sıkışması, ses kısıklığı gibi şikayetlerle beraber
reflü krizleri de artarsa o zaman cerrahiyi gündeme getirmek gerekir.
Ameliyatta yemek borusu ile midenin birleşim yerine mürekkep okkası gibi
kapakçık mekanizması oluşturuyoruz. Bu kapalı yani laparoskopik olarak yapılan bir
ameliyattır. Ortalama 45 dakika sürmektedir. Hastalar hastane ortamında
1 gün gözetim altında tutuluyor ve aynı gün ilaç kullanmayı kesiyorlar. Bu
hastaların bu ameliyatlardan sonra hayat kaliteleri ciddi anlamda düzeliyor ve
bir daha ilaç kullanmalarına gerek kalmıyor. Nüksler birçok faktöre bağlı
olmakla birlikte yapılan cerrahinin kalitesi ile oldukça ilgilidir. İyi bir
ameliyattan sonra nüks oranı yüzde 2-3’lere kadar düşebiliyor. Ameliyattan
sonra da orada yeni bir kapakçık mekanizması oluşturulduğu için hastaların
diyet uyumu gerekiyor. Birkaç hafta sıvı – yumuşak gıdalarla beslenme, birkaç
ay içinde de porsiyonları azaltarak normal gıdaya geçilebiliyor.” şeklinde
bilgi verdi.
Haber: Şükriye Özgül
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder